2024 yılı sinema dünyasında pek çok unutulmaz yapım gördü. Ancak korku türü, bu yıl adeta küllerinden doğdu. Variety dergisinin “2024’ün en iyi korku filmleri” listesinde zirvede yer alan Longlegs ve Nosferatu, sadece türün sınırlarını zorlamakla kalmadı; izleyicinin bilinçaltında derin, silinmez izler bırakarak kült mertebesine ulaşmayı başardı. Bu iki film, farklı zaman dilimlerinden, atmosferlerden ve korkunun çeşitlerinden beslenerek beyaz perdeye aktarıldı. Yönetmenlerinden başrollerine kadar her detayında özen ve özgünlük barındıran bu filmler, modern korku sinemasının mihenk taşları olarak çok uzun yıllar konuşulacak gibi görünüyor.
Longlegs
Konusu: Seri Katilin Günlüğü
Longlegs, ilk bakışta bir seri katil hikayesi gibi görünse de, derine indikçe bambaşka bir şeyle karşılaşıyorsunuz: İnsanın karanlıkla yüzleşmesi. Film, 1990’ların Amerika’sında geçiyor. FBI ajanı Lee Harker (Maika Monroe), yıllardır çözülemeyen gizemli ve sembolik bir dizi cinayeti araştırmak üzere görevlendirilir. Bu cinayetler öylesine işlenmemiştir; ardında ezoterik semboller, kodlanmış mesajlar ve okült referanslar barındırmaktadır. Harker, soruşturma derinleştikçe katilin sadece bir seri cinayet zanlısı olmadığını, metafizik bir varlık olabileceğini fark eder. İşin içine kader, kehanet ve korkunun ilkel kökenleri girer. Harker‘ın geçmişiyle olan beklenmedik bağlantılar da ortaya çıktıkça, izleyici için bu bir suç hikâyesinden çok daha fazlasına dönüşür.
Yönetmen: Osgood Perkins’in Gotik İmzası
Filmin arkasında, korku sinemasının yükselen ismi Osgood Perkins bulunuyor. Daha önce The Blackcoat’s Daughter ve I Am the Pretty Thing That Lives in the House gibi atmosferik filmlerle adından söz ettiren Perkins, Longlegs ile stilistik dilini doruğa ulaştırıyor. Film boyunca karanlık bir görsel dil, sessizlikle harmanlanmış bir gerilim ve rahatsız edici derecede gerçekçi atmosfer dikkat çekiyor. Perkins, korkunun çığlıkta değil, sessizlikte gizli olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Perkins’in sinemasında metaforlar, semboller ve bilinçaltı önemli bir yer tutar. Longlegs’te de seyirciye her şey açık açık anlatılmıyor; tam tersine, izleyiciye parçaları birleştirme görevi düşüyor. Bu da filmi sadece izlenilecek değil, aynı zamanda çözümlenmesi gereken bir yapboz haline getiriyor.
Başroller: Nicolas Cage ve Maika Monroe
Filmin başrolünde Maika Monroe, sade ama etkileyici performansıyla adeta filmi sırtlıyor. Harker karakteri, yalnızlıkla boğuşan, geçmişin gölgeleriyle yüzleşen bir kadın olarak çok boyutlu bir yapıya sahip. Monroe, izleyiciyi karakterle özdeşleştirmekle kalmıyor, onun korkusunu derinlerde hissettirmeyi başarıyor.
Ancak asıl şaşırtıcı performans, Nicolas Cage’den geliyor. Kendisine filmde ‘Longlegs’ olarak bilinen gizemli katil karakteri verilmiş. Cage, rolüyle gerçek bir kabus gibi. Ne tamamen insan, ne tamamen şeytan… Fiziksel görünümüyle, garip jestleriyle, gözlerindeki boş bakışla adeta sinemanın en rahatsız edici karakterlerinden birine dönüşüyor. Onun her sahnesi tansiyonu tırmandırıyor ve izleyiciyi diken üstünde tutuyor.
Nosferatu
Konusu: Sonsuz Geceye Yolculuk
Nosferatu, sinema tarihinin en eski korku figürlerinden birini 21. yüzyılın sinema anlayışıyla buluşturuyor. Yönetmen Robert Eggers, 1922 yapımı Alman ekspresyonist şaheser Nosferatu’yu hem bir saygı duruşu hem de baştan yaratım olarak yeniden sinemaya kazandırıyor.
Film, genç bir kadının (Ellen) kasabasına gelen gizemli Kont Orlok’un vampir olduğunu fark etmesiyle başlıyor. Ancak Eggers bu klasiği sadece yeniden anlatmakla kalmıyor, onu sembollerle, detaylarla ve atmosferle besleyerek epik bir karanlık masala dönüştürüyor. Kont Orlok’un varlığı, sadece bir tehdit değil, aynı zamanda hayatın geçiciliğinin, aşkın trajedisinin ve doğaüstü korkuların bir temsili haline geliyor.
Yönetmen: Robert Eggers ve Karanlığın Sanatı
Robert Eggers, The Witch ve The Lighthouse gibi filmleriyle tanınan bir yönetmen. Onun sineması tarihsel detaylara olan sadakati, doğal ışık kullanımı ve gotik atmosfer yaratma konusundaki ustalığıyla bilinir. Nosferatu ise Eggers’in şimdiye kadarki en iddialı işi olarak öne çıkıyor.
Film boyunca kullanılan görsel dil, 1920’lerin sessiz sinemasını selamlayan bir estetiğe sahip. Ancak bu estetik, dijital teknolojilerle birleşerek hem nostaljik hem modern bir anlatıma kavuşuyor. Eggers’in yarattığı dünya, izleyiciyi sadece korkutmuyor; aynı zamanda büyülüyor. Her kare, adeta bir tablo gibi.
Başroller: Bill Skarsgard ve Lily-Rose Depp
Kont Orlok rolünde Bill Skarsgard, Pennywise’dan sonra bir kez daha sinema tarihine kazınacak bir korku karakteri canlandırıyor. Ancak burada yaptığı şey sadece korkutmak değil. Skarsgard’ın Orlok’u, yalnız, trajik ve ürkütücü bir figür. Onun sessizliği bile izleyicinin tüylerini diken diken etmeye yetiyor. Makyaj, kostüm ve oyunculuk birleştiğinde ortaya sadece bir yaratık değil, bir trajedi çıkıyor.
Lily-Rose Depp ise Ellen rolünde kırılgan ama güçlü bir performans sergiliyor. Onun karakteri, klasik “kurban” arketipinden çok daha fazlası. Ellen, filmin duygusal yükünü taşıyor ve finaldeki fedakarlığıyla izleyicide derin bir etki bırakıyor.
Korkunun İki Yüzü
Longlegs ve Nosferatu, temelde çok farklı filmler. Biri modern bir Amerikan psikolojik gerilimi; diğeri ise gotik bir Avrupa masalı. Ancak ikisinin de ortak noktası, korkuyu sadece kan ve çığlıkla değil, atmosfer, karakter derinliği ve sinematografiyle yaratmaları.
Longlegs, izleyicinin bilinçaltını kurcalarken, Nosferatu bilinçdışına hitap ediyor. Birisi günümüz dünyasında karanlıkla yüzleşmeyi anlatırken, diğeri zamansız bir kötülüğün metaforu oluyor. Her ikisi de korkunun çok katmanlı ve evrensel bir duygu olduğunu yeniden hatırlatıyor.
Sonuç
Variety’nin Longlegs ve Nosferatu’yu 2024’ün en iyi korku filmleri olarak seçmesi sürpriz değil. Her iki yapım da türünün çok ötesine geçerek sanat sinemasıyla korku sinemasını buluşturan örnekler sunuyor. Sadece korkutmakla kalmayıp düşündüren, sarsan ve iz bırakan bu filmler, 2024 sinema yılına damga vurdu.
Korku türü genellikle basit hikayeler ve jump scare’lerle anılırken, Longlegs ve Nosferatu gibi filmler, türün aslında ne kadar derin ve edebi bir potansiyele sahip olduğunu gözler önüne seriyor. Bu iki başyapıtı izlemek, yalnızca bir film seyretmek değil; bir sanat eserine tanıklık etmek demek.
Teknolojinin hızla gelişen dünyasından en yeni haberler, oyun dünyasının dikkat çeken yapımları ve güncel gelişmeleri, sinemanın büyülü atmosferine dair en sıcak içerikler, gündemin en önemli başlıkları ve kripto dünyasındaki çarpıcı yenilikler… Hepsi ve daha fazlası, ilgi çekici anlatımlarla Teknoysi’de sizleri bekliyor. Güncel ve kapsamlı içeriklerle dolu bu dünyayı kaçırmamak için Teknoysi‘yi takip etmeyi unutmayın!
