Richard Linklater (Boyhood, Before üçlemesi), bu kez 1943 New York’unda tek bir geceye sıkıştırılmış bir biyografik drama ile dönüyor. Mavi Ay, Broadway’in efsane söz yazarı Lorenz Hart’ın (Ethan Hawke) hayatının en karanlık gecesini anlatıyor. 31 Mart 1943’te, eski ortağı Richard Rodgers (Andrew Scott) “Oklahoma!”nın zaferini kutlarken, Hart kendini alkol, yalnızlık ve derin bir yaratıcı krizin içinde bulur. “The Lady Is a Tramp”, “My Funny Valentine”, “Blue Moon” gibi klasiklerin yaratıcısı, kendi gölgesinde kaybolmuş bir dahi olarak karşımızda. Film, klasik müzikalin perde arkasındaki hüzünlü hikâyeyi, tek mekânda geçen bir tiyatro oyunu havasında sunuyor.

Mavi Ay’da Performanslar – Ethan Hawke’un Kariyerinin Zirvesi ve Muhteşem Kadro
Ethan Hawke, Lorenz Hart rolünde adeta yeniden doğmuş. Alkolik, homoseksüel kimliğini bastırmış, orta yaş krizindeki bir dahinin kırılganlığını öyle içten oynuyor ki, son 20 dakikada salon sessizliğe gömülüyor. Margaret Qualley, Ethan’a eşlik eden gizemli Elizabeth karakteriyle büyüleyici. Bobby Cannavale ve Andrew Scott ise kısa ama çok etkili rollerde parlıyor. Linklater’ın favori oyuncusu Hawke, bu filmle 2026 Oscar’ına göz kırpıyor – şimdiden “En İyi Erkek Oyuncu” tahmin listelerinde üst sıralarda.

Atmosfer ve Teknik – 1940’lar New York’u Canlı Bir Tablo Gibi
Linklater’ın imzası olan uzun diyaloglar ve gerçek zamanlı akış Mavi Ay’da da zirvede. Sardi’s Bar’ın dumanlı havası, dönemin caz melodileri, loş ışıklar… Film adeta siyah-beyaz gibi hissettiriyor ama renkli çekilmiş. 1 saat 40 dakika boyunca tek bir gecede geçmesine rağmen sıkılmak imkânsız. Müzikler orijinal Rodgers & Hart şarkılarının yeni yorumları – özellikle kapanışta çalan “Blue Moon” varyasyonu tüylerinizi diken diken ediyor.

Sonuç:
Mavi Ay, 2025’in en zarif, en hüzünlü ve en “yetişkin” filmlerinden biri. Müzikal sevenleri, biyografi sevenleri, Ethan Hawke hayranlarını ve sadece çok iyi bir hikâye izlemek isteyenleri salonlara çekecek.
14 Kasım’da sinemada mutlaka yerinizi alın. Küçük salonlarda, sessiz bir seansta izleyin ki o son “Blue Moon” sahnesinde içiniz titresin.
2025’in şimdiden “unutulmayacak” filmlerinden biri. Kesinlikle kaçırmayın.
Sinemaya dair diğer yazılarımıza bu linkten göz atabilirsiniz 🙂f



